‘BENIM IYILEşME SüRECIMDIR DEVRIAMBER, ACı BAVULUNU YENIDEN KAPATMA SüRECIM...’

Ankara temsilcimiz, deneyimli gazeteci Hande Fırat bu defa sanatçı kimliğiyle karşımızda. 1,5 yıldır emek verdiği ‘Devriamber’ adlı sergisinde, ailesinde babalarını erken yaşta kaybeden üç nesilden üç kadının; annesi, kendisi ve kızının bu süreçten geçerken yaşadıklarını eserlerine yansıtmış.

2019 yılında ‘Renkler’ adlı ilk sergisiyle öğrenmiştik gazeteci Hande Fırat’ın sanatçı kimliğini. Uzun zamandır sanatla ilgilenen, son altı yıldır profesyonel sanat eğitimi alan Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fırat geçen hafta 1,5 yıllık emeği ‘Devriamber’i Ankara’da İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Müzesi Sığınak’ta sanatseverlerle buluşturdu. Serginin açılışını Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy yaptı. Resim, heykel, yerleştirmeler ve dijital eserlerden oluşan sergide döngüler ölümü ve yaşamı, kökler ve çınar ağaçları babaları, ayçiçekleriyse kadınları temsil ediyor. Sergi 25 Mayıs’a kadar görülebilecek.

◊ Yıllardır sanatla ilgili olduğunuzu biliyoruz. İlk ne zaman ve hangi alanda üretime başladınız?

En baba klişe; çocukluktan beri resim yaparım ama her çocuk resim yapar, benim en sevdiğim dersti. Anneannemin yaptığı resimler, büyük teyzemin yaptırdığı seramikler, babamın şiirleri belki de hayatımdaki atmosferi oluşturmakta etkili olmuştur. Bazı insanlar duramazlar, sürekli bir şey üretmek isterler. Acılarını, yalnızlıklarını, bazen de boş durmayarak örterler. Üstelik bunu sonra fark ederler. Sanırım ben bu kategoriye giren tam bir Başak burcuyum. Kendi kendime yıllar boyunca resim yaptım. Rahatlamak için, aslında mutlu ettiği için...

◊ Sizi harekete geçiren bir şeyler oldu mu?

İş hayatı tüm yoğunluğuyla sürerken 2007’de bir gece saat 2.00’de uyanıp “Ben ölürsem Nehir (kızı) ne olacak” düşüncesiyle kalakaldım. Ertesi gün doktora gittim, kontroller bitince doktor çalışma tempomu sordu. Beni dinledikten sonra da “Başka bir şey yapmalısın” dedi. Söylemek kolay ama uygulanabilirliği imkânsızdı. “Hobi bul, sarıl ve spor yap, kafeinden uzak dur” deyince disiplin delisi olarak oradan çıktım. Benim şifonyer dolmuştu anlayacağınız, çalışmak dışında kendime daha çok alan açmalı ve korkularımı geride bırakmalıydım. Hani geçmişten gelen kocaman bavulumu… Resim dersi almaya o yıl başladım. Nehir uyuduktan sonra saatlerce resim yapıyordum. Klasik; ders, sürekli karakalem ve suluboya, pastel, yağlıboyayla giden süreç… İlk sergime kadar. İlk sergimin ardından profesyonel eğitim almam yönündeki güzel baskılar neticesinde sanatçı Hüseyin Arıcı ile çalışmaya başladım. Bu sefer heykel ve sanat tarihi de işin içine girdi. En huzur bulduğum yer Hüseyin Hoca’nın atölyesi, en huzur bulduğum anlarsa sanatla ilgili çalıştığım zamanlar oldu.Ağaçlar ve kökler babaları sembolize ediyor.

 

‘BABAMA HİÇ VEDA ETMEDİM’

◊ Bu sergideki resimler babalarını erken yaşta kaybeden kız çocuklarının yaşamları içinde yokluk hislerini konu alıyor. Hazırlanmanız ne kadar sürdü?

‘Devriamber’in altyapısını oluşturan yani profesyonel derslerim yaklaşık 6 yıldır sürüyor. Ancak sergiyi 1,5 yılda hazırladım. İçimizdeki küçük hallerimizden acı bavulunu taşıyan Hande’nin, Nehir 16 yaşındayken hem bavulu dağıldı hem de acıları üstüne eklenerek sağa sola savruldu. Nehir tatil için Türkiye’ye gelmek için uçağa binmek üzereydi. Gecenin bir saatinde telefonum çaldı. Nehir’in babası rahmetli Metin’in (Devrimci) kardeşinin adını görünce “Hayırdır” diyerek açtım. Şu acı sözleri duydum: “Abla abim ölüyor, kimseye ulaşamıyorum.” Nusaybin’delerdi ve şimdiki eşimle birlikteydik. Mardin Devlet Hastanesi’ne yetişme ihtimalleri yoktu ve ben telefonda kardeşiyle konuşurken Metin can verdi. Son sözüyse “Nehir” oldu. İşte o zaman yıkıldım, bir yanda Nehir, diğer yanda babamın ölmeden bana zar zor söylediği “Kızım ben beyaz eve geliyorum, benimle gelir misin” sorusu ve annemin yüzü geldi aklıma oturdu. En zor anlardan biri bir kız çocuğuyla anneye hiç beklenmeyen bir ölüm haberini vermektir. Onu da verdim. Benim iyileşme sürecimdir ‘Devriamber’, acı bavulunu yeniden kapatma sürecim. Belki de döngüyü kırma sürecim. O yüzden

1,5 yıl hem de Türkiye gündeminin deli gibi yoğun gündeminin ortasında geceleri sabahlara kadar çalıştım.

◊ Siz babanızı kaybettiğinizde kaç yaşındaydınız?

Babamı 17 yaşımda kaybettim, ilk hissettiğim isyandı. Niye benim babam, niye ben? İsyan, acı, yas, kabullenmeme, sığınacak bir ağaç arayışı, bulamamak, bir anda büyümek zorunda kalmak, yaşıtlarından farklılaşmak iç içe geçti. Bir gün olgun, bir gün ergen; hayatın acı gerçeklerini göğüslemeyi öğrendim. Babama veda etmedim, etmiyorum, babam hep yanımda.

◊ Ailenizde üç kuşak; siz, anneniz ve kızınız aynı kaybı yaşamış. Bu anlamda eserlerinize de yansıttığınız ölüm-yaşam döngüsü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Annem de kendi babasını kaybettiğinde benimle hemen hemen aynı yaştaymış. O kocasını da kaybetti, iki çocukla kaldı. Sonra da ben eski eşim olsa da kızımın babası ve arkadaşımı kaybettim. İsyan geçince sudan çıkmış balık oluyorsunuz. Bir bakıyorsunuz yalnızsınız, kalabalıklarda bile… Çınar yok, çoğu zaman kaos ve ayaklarının üzerinde durma zorunluluğu var. İşte o zaman devriamberler döngülere bakmaya başlıyor. Kimi döngü yaşamı, kimi ölümü temsil ediyor. Köklerse babaları… Tıpkı ‘Kuşlar Meclisi’ndeki gibi ‘yedi zorlu vadi’yi atlatıp önce kendi içinde huzuru bulduğunda sonra ayaklarının üzerinde durduğundaysa günebakanlara dönüşüyoruz. Döngü kırıldı mı bilemem ama benim içim çok rahatladı.Hande Fırat en huzurlu anları sanatla ilgili çalışırken yaşadığını söylüyor.

◊ Sanatın iyileştirici gücüne inanıyorsunuz. ‘Devriamber’in yaratılış sürecinde size kattıkları neler oldu?

Sanatın da, hobilerin de, sporun da iyileştirici gücüne inanırım. Bizzat yaşadığım için... Hayat ekranlardaki görüntü değil, gerçek hayat sosyal medyadan paylaştığımız anlar değil. Hayat çok kısa ve bazı zamanlar bir o kadar da uzun. Sonuçta kendi içinde huzuru bulursan gerisi çok da önemli olmuyor.

 

‘BEN YOLUMU HİÇLİKTE SEÇTİM’

◊ Bu sergide resim, heykel, yerleştirmeler ve dijital eserler de var. İfadenizi sanatın birçok alanına yaymanızın sebebi var mıydı?

Birçok alana yayma sebebim sanırım hemen her alanı çok sevmem. Aynı konuyu farklı alanlarla anlatabilmek hem zor hem çok keyifli. Bir yandan da içimdekileri döktüm o farklı alanlarda. Ne gariptir ki en çok o iki video art çekiminde ağladım. Hem çekiminde hem de izlerken… Belki yıllardır biriktirdiğim tüm gözyaşları gitti. Hikâyeyi bilenler ya da benzerini yaşayanlarla da ağladım. Bir de manifestomu yazarken…

◊ ‘Devriamber’ sizin gözünüzden nasıl bir iş, bir sanatsever olarak gezseniz nasıl yorumlardınız?

Manifestomun sonunda o kadim sözü hatırlatmıştım: “Şu dünyada herkes bir şey olurken sen hiç ol!” Bazıları beni öyle görmese de beni bilen bilir. Ben yolumu hiçlikte seçtim. Bu soruya yanıt veremem.

2024-05-04T04:03:22Z dg43tfdfdgfd