ZEYNEP BİLGEHAN ARTıK KöYDEN INDIM şEHIRE DöNEMI BITTI

Zeynep BİLGEHAN

Türkiye’de ‘şehir planlama’ denince akla gelen ilk isimlerinden biri Prof. İlhan Tekeli. ODTÜ Şehir Planlama Bölümü’nün ilk üç öğrencisinden biri; bugüne kadar yayınlanmış 120’den fazla eserde imzası var. Kentsel dönüşümden şehirleşme tarihine, göçten mimari tarihine kafa yormadığı konu yok.

“Kırsal-kentli ayrımı bitti. Herkes aynı şeyi istiyor; dünya düzeyinde kozmopolitan demokrasilerde, karşılıklı etkileşimde bulunabilecekleri kamusal alanlar. Dünyada tarımla uğraşan kırsal nüfus neredeyse her yerde yüzde 1’in altında. Bizde yüzde 17-18, onların da çoğu yaşlı” diyor.

Seçimler bitti; yeni başkanlar koltuklarına oturdu. Seçmenler olarak bundan sonraki beklentimiz yaşadığımız şehirlerde iyi hizmet almak, insanca yaşamak…. Peki iyi şehircilik nasıl olur? Çarpık kentleşme, trafik gibi sorunların sebebi ve çözümü nedir? Seçim sonuçları bize ne demek istiyor? Hem eski albümleri karıştırmak hem de bu soruların da cevabını almak üzere kapısını çaldığım isim Türkiye’nin şehircilik ve bölge planlaması denince akla gelen ilk isimlerinden Prof. İlhan Tekeli oldu… Tekeli’nin bugüne kadar yayınlanmış 120’den fazla eseri var. Konu çeşitliliğiyle ilgili fikir vermesi için bazılarının isimlerini sayalım; Cumhuriyet’in Belediyecilik Öyküsü, Katılımcı Yerel Yönetim, Dolmuşlu, Gecekondulu, İşportalı Şehir, Göç ve Ötesi, Türkiye’de Bölgesel Eşitsizlik ve Bölge Planlama… Biz makrodan önce mikroyu mercek altına alalım, kendi hikâyesiyle başlayalım…

ANNE KARNINDA İZMİR’E...

İlhan Tekeli, 1937 yılında Maliye memuru bir baba ile ev hanımı bir annenin iki çocuğundan küçük olanı olarak dünyaya geliyor. Ağabeyini de tanıyoruz; ünlü mimar Doğan Tekeli. Aile aslen Ispartalı. Babanın gençliği Birinci Dünya Savaşı ve ardından Kurtuluş Savaşı yıllarında geçiyor. Savaştan sonra Maliye Yüksekokulu’nu bitirip Ankara’da işe başlıyor. Başarılı bir memur olunca önce İstanbul’a, oradan da İzmir’e atanıyor. Tekeli, “Ben annemin karnında İzmir’e gelmişim ve hemen doğmuşum!” diye başlıyor anlatmaya: “Babam savaş yıllarını gördüğünden politikayla da son derece ilgiliydi ve bizim evde yemeklerde hep güncel meseleler konuşulurdu. Sosyal bilimlere ilgim herhalde o zamandan başladı.”

BAŞARILI ABİNİN İZİNDE

Çocukluğu İzmir’in Karantina semtinde geçiyor. İlk sosyolojik araştırmalar da bu dönemden; Tekeli, ‘en has adamımdı’ dediği ayakkabı tamircisi komşuları Mehmet Ağa ile sık sık mahallede gezintiye çıkıyor. Maalesef bu gezmeler çok uzun sürmüyor çünkü henüz altı yaşındayken ilkokula başlıyor. Tekeli, “Eğitim hayatım ağabeyimin sekiz sene gerisinden onun gösterdiği başarının beklentisini karşılamaya çalışarak, biraz zor geçti!” diye gülerek anlatıyor: “İnönü İlkokulu’ndan sonra Gazi Ortaokulu ve sonra Atatürk Lisesi’ne gittim. Atatürk Lisesi, İTÜ’ye birincilikle öğrenci sokan çok iyi bir okuldu. Bizi ‘ezber eğitim’den uzak tutup kendimize bir işi dert edinip, onun üstünde çalışma yapmayı ve iddia sahibi olmayı aşıladılar. İlkokulda iyi bir öğrenci değildim. Biraz kaytarıcıydım. Benim bütün formasyonum Atatürk Lisesi’nde oldu. Mesela bizim edebiyat hocamız Talat Tekin’di; müfredatı pek hesaba katmadan bizi Yaşar Kemaller, Sait Faikler, Orhan Velilerle tanıştırdı. Okumayı ondan sonra sevdim. Resim hocamız Abidin Elderoğlu’ydu. Kimya hocamız Halil Cim (Onuralp)’di.”

OKULUN İLK ÜÇ ÖĞRENCİSİ

Tekeli, okulun iddiasına uygun olarak 1955 yılında İTÜ İnşaat Mühendisliği Fakültesi’ne giriyor. Bir yandan da ağabeyinin yeni açılan mimarlık ofisinde ‘yan dal’ yapıyor. Ancak inşaat mühendisliğine pek ısınamıyor. Sebebini şöyle anlatıyor: “Temelde ‘betonarme’ okudum İTÜ’de ve betonarme okumak demek ömür boyunca betonarme hesabı yapmak demek. O da sıkıcı bir şey. Ben çocukluktan beri siyasetle, sanatla, sosyal bilimlerle ilgileniyordum. Mühendislik beni doyurmadı.” Bu arada Türkiye’de de bazı mühim sosyal ve siyasal gelişmeler oluyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren yalnızca Ankara değil, bütün şehirlerin nüfusu yılda yüzde 2’den yüzde 6 artmaya başlamıştı. Menderes iktidarında büyüyen şehirler için yapılan ‘operasyonlar’ bir ‘planlı büyüme’ ihtiyacını ortaya çıkarmıştı. Çözüm olarak 1961 yılında ODTÜ’de ‘Şehir Planlama Bölümü’ açıldı. Bu sırada askerliğini yapmakta olan Tekeli de bir arkadaşının telkiniyle okulun ilk üç öğrencisinden biri oldu.

PATLICAN SEZONUYLA YANGINLAR BAŞLARDI

O zamana kadar şehirleri nasıl planlanırmış? Tekeli kısa bir tarih dersi veriyor: “Türkiye’de şehir planlama 1850’lerde büyük yangın yerlerinin imarı olarak başlıyor. Kentlerde binalar ahşap ve yayalar kenti. Bu yayalar kenti içinde dar yollardan taş taşımak için pahalı olduğu için kagir bina yapılamıyor. Patlıcan kızartma mevsiminde yangınlar çıkıyor (gülüyor). Osmanlı kent modernleşmesi bir yangın yeri problematiği olarak ortaya çıkıyor. Bu dönemin planını yapanlar harita subaylarıydı. Cumhuriyet’in başında Ankara ve İstanbul’un imarı için gelen Hermann Jansen ve Henri Prost mimarlık kökenli olup şehircilikte uzmanlaşmış adamlar. 1961’de bizim öğrenmeye başladığımız planlama buradan kopuyor ve çok disiplinli bir bilimsel faaliyet olarak ortaya çıkıyor. Bütün dünyada da böyle bir dönüşüm var.

RAHLE-İ TEDRİSAT BULUŞMALARI

Gençler yeni şehir planlama tekniklerini öğrenirken bir gelişme daha oluyor: “1961 Anayasası solun Türkiye’ye girmesine kapı açtı. Tam açmadı da biraz ‘kıynaştırdı’ derler. Biz ilk defa ‘sol’ diye bir şey düşünmeye başladık. Türkiye’de 1951 komünist tevkifatı olduğu zaman lise birinci sınıftaydım; ‘Yahu bu komünizm’ nedir diye bulabildiğim tek kitap Peyami Safa’nın sosyalizm kitabıydı. 1960’tan sonra yayınlar çoğaldı. Doğan Avcıoğlu Yön dergisini çıkardı. ODTÜ’de hocalarımızdan Mübeccel Kıray, Behice Boran’ın öğrencisi olarak şehir sosyolojisine çok önem veriyordu. Bir gün beni yemeğe çağırdı. İçeride bir odada Sadul Aren’le Behice Hanım konuşuyor. Yaşar Kemal var. Gençlerde de Bilsay Kuruç, Korkut Boratav ve ben varım. Daha sonraki yıllarda Mübeccel Kıray ile yakınlığımız gelişti. Her cuma akşamı buluşup yemek yedik. Bir sosyoloji rahlesi gibi, biz ona ‘rahle-i tedrisat’ diyorduk, haftanın olaylarını konuşurduk. Arada Abidin Dino, Ruhi Su gibi isimler de gelirdi. Tarih bilgisi sol için çok önemli hale geldi. Ben de Selim İlkin arkadaşımla beraber tarih yazmaya başladım.”

GECEKONDULAR NASIL KONDU

Cumhuriyet’in 100. yılını geride bıraktık. Şehir planlaması açısından nasıl geçti bu 100 yıl? Yanıtı: “Türkiye Cumhuriyet’in başında Ankara’yı başkent ilan ederek çok devrimci bir karar alıyor. Başlangıçta İttihat Terakki zamanında ortaya çıkan Birinci Ulusal Mimari denilen bir akımı uyguluyorlar. 1927’den sonra Atatürk bir devrimci karar daha alıyor ve kübik modern mimariye geçiliyor. 1930 yılında bir çeşit kentleşme için Cumhuriyet’in felsefesini belirleyen üç kanun çıkıyor; belediyeler kanunu, umumi hıfzıssıhha (sağlık koruma) kanunu ve yapı ve yollar kanunu. Bu kanunlar kentleşmenin nasıl olacağını artık belirliyor ama bu çerçeve çok pahalı. Halk bunun çözümünü buluyor; gecekondular. Gecekonduyu incelenecek bir olgu değil suç olarak görüp af yasası çıkarılıyor. Siyasetin bunu kabul etmesi 20 sene sürüyor. Yasa ancak 1966 yılında çıkıyor. Bu arada gecekondu kültürü kenti dönüştürüyor.”

BUGÜNÜN ÖRNEK ŞEHİRLERİ

Belediyelerden beklentimiz ne olmalı? Yanıtı: “Belediyelerin vereceği hizmetler tüketiciye değil topluma yönelik olmalı. Kırsal-kentli ayrımı bitti. Herkes aynı şeyi istiyor; dünya düzeyinde kozmopolitan demokrasilerde, karşılıklı etkileşimde bulunabilecekleri kamusal alanlar. İzmir bunu Aziz Kocaoğlu döneminde yaptı. Ben o zaman onların danışmanıydım ve ‘İzmir modeli’ diye bir model yazdık. Bu kriz anında insanlar özel mekanlarda örneğin kahvede oturamıyor, yeşil alana gidiyor. Buna kim iyi yatırım yaptıysa sonucunu alıyor. Benim bildiklerimden bugünün örnek şehirleri; İzmir, Çanakkale, Mersin…”

DALOKAYLA FOTOĞRAF VAR İSTERSENİZ BEN NASIL BELEDİYECİ OLDUM

“ODTÜ’nün hey heyli günlerindeki kavgalar sırasında 1975 yılında 25 kişiyi okuldan attılar. Birisi de benim. Atılınca Vedat Dalokay’a danışman oldum. Onu Erol Köse izledi. O zaman ilk defa 1973’te sosyal demokratlar belediyeleri kazanmışlardı. Biz ‘toplumcu belediye’ diye bir ideolojik çerçeve çıkardık; üretici, belediye kaynak yaratan, demokratik belediyeler. 1977’de belediyeleri kazandıran program da böyle yazıldı.”

SAĞ SOL TASNİFİ GEÇMİŞ OLA

İyi şehircilik işini hangi siyasi eğilim daha iyi kıvırır? Yanıtı: “Sağ sol ayrımı Türkiye’deki siyasal eylemleri tasnif etmek için yeterli mi? Böyle bir ayrım yapmak doğru değil. Zaten sağ ve sol tasnifi geçmiş ola! Şu dakikada dünyanın ulaştığı en boyutlu karmaşıklık derecesini tek bir boyutun temsil etmesi imkânsız. Yeninin eğilimi; gezegensel kent; artık dünyada bir tek kent vardır o da yeryüzündeki kentsel ağdır. Eğer onun parçası değilsen bugün kent sayılmıyor. Dünyada tarımla uğraşan kırsal nüfus neredeyse her yerde yüzde 1’in altında. Bizde yüzde 17-18 oranında ama içine bakarsan çok büyük kısmı yaşlı. Kırsal faaliyet yaparak ama kentli olanaklardan faydalanarak yaşamını sürdürüyor. Turizm ve sanayi de yapılıyor. Kentin kavram olarak içeriğini değiştiriyoruz. Kıra karşıt olarak kurmuyor, dünya sisteminin parçası oluyor.”

“Ben 1946 seçimlerini de hatırlıyorum. Bir anlamda demokrasinin öyküsünü tüm hayatım boyunca yaşamış oldum! Türkiye demokrasisini o bakımdan biliyorum”

Prof. Tekeli’nin üzerinde imzası olan 120’den fazla kitabı bulunuyor.

2024-04-28T04:06:09Z dg43tfdfdgfd